Üsküdar Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Üsküdar Mutlu Son Hizmeti  – Masör Ece
Üsküdar Mutlu Son terbiye öğütlerini ve bunların getirdiÄŸi aşın rahat tesellileri reddetmek: O günlerin edebiyatı, yapıcı bir terbiye sistemi olarak bu yadsımayı öngörüyordu. Bu görüş, bunalımımızı, huzursuzluÄŸumuzu bir tinsel cenka dönüştürüyordu: kurtuluÅŸu arıyorduk. Sınıfımızı inkâr etmiÅŸsek, bu Mutlak’a yaklaÅŸmayı amaçlayan bir tutumdu. Stanislas Fumet, Bizim Baudelaire’miz’de “Günah, Tanrının boÅŸ kalan yeridir” diye yazmıştı.
Üsküdar Mutlu Son immoralizm sadece camiası hedef alan bir tabanca olmaktan çıkıyor, Tanrıya ulaÅŸmanın bir yolu oluyordu. Tanrıya inananlar da, inanmayanlar da bu adı kullanıyorlardı. Bir kısmına göre, Tanrı, ulaşılmaz bir varlık; bir kısmına göre de baÅŸ döndürücü bir yokluktu. Bunların arasında bir ayırım yoktu ve ben, Claudel ile Gide’i bir araya getirmekte hiç de zorluk çekmiyordum. Her ikisinde de Tanrı, burjuva hayatına oranla öteki diye tanımlanıyordu ve öteki olan her ÅŸey, mukaddes bir ÅŸeyin emaresi oluyordu. Nathanael’i tüketen susuzluÄŸun Peguy’ün Jan d’Arc’ının yüreÄŸindeki boÅŸluk ÅŸeklinde, Violaine’in etini diÅŸleyen cüzam gibi bulunduÄŸunu anlayabiliyordum. Insanüstü bir adanma ile tüyler ürpertici bir suç içinde pek büyük bir ayrım yoktu. Synge’de Lafcadio’nun kız kardeÅŸini görmüş ÅŸeklinde oluyordum. Önemli olan, ferdin dünyadan kurtulmak için bulabildiÄŸi her türlü çareden yararlanmasıydı. İnsan, iÅŸte o süre sonsuzluÄŸa ulaÅŸmış oluyordu. Ramon Femandez, Jean Prevost ÅŸeklinde genç yazarlardan ufak bir grup, yeni bir hümanizm anlayışı oluÅŸturmak için bu mistik yollara sırt çeviriyorlardı. Onlardan yana deÄŸildim.
Üsküdar Mutlu Son
Üsküdar Mutlu Son, daha bir yıl önce, Poincare’yi büyük bir coÅŸkunlukla okumuÅŸ, yaÅŸamış olduÄŸum için mutluluk duymuÅŸtum. Bir tek, hümanizm devrimci nitelik taşımadığı sürece —ki Nouvelle Revue Française’de söz mevzusu edilen insancılığın devrimcilikle ilintisi yoktu— bireyin evrensel olabileceÄŸi ve de bunun yanı sıra burjuva kalabileceÄŸi görüşünü kapsar. Böylesi bir umudun ise, tuzaktan baÅŸka bir ÅŸey olmadığını o sıralarda anlamıştım. O günlerden sonrasında, düşünsel yaÅŸamıma yalnız göreli bir kıymet vermeye baÅŸladım; çünkü bu yaÅŸam, saygısını kazanmak istediÄŸim kiÜsküdarrle uzlaÅŸtıramamıştı beni. Dış yargılara karşı koymamı saÄŸlayacak bir üstün koruyucu buldum: “Kendi öz benliÄŸime” sığındım ve tüm varlığımı buna baÄŸlamaya karar verdim.
Bendeki bu tutum deÄŸiÅŸikliÄŸi, geleceÄŸe bir baÅŸka gözle bakmama yol açtı: On beÅŸimdeyken “Mutlu, olumlu, verimli, ünle dolu bir yaÅŸamım olacak” diyordum. Nihayetinde, sadece olumlu ve verimli bir yaÅŸamın yeterli olacağına karar verdim, insanlığa yararlı olmak, eski önemini hâlâ yitirmemiÅŸti benim için; ne var ki, artık baÅŸkalarının hakkımdaki fikir ve yargılarına önem vermediÄŸimden, yapmış olduklarımın karşılığında bir ödül beklemiyordum. Bu vazgeçiÅŸ, bu ÅŸandan, şöhretten feragat, zor olmadı; çünkü, ün kazanmak, yılların ardına devrik bir geleceÄŸin sonundaki bir gölgeden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. MutluluÄŸa ulaşınca, onun ne olduÄŸunu biliyordum ve her süre mutluluk peÅŸinde koÅŸmuÅŸtum. Mutluluktan caymak, pek o denli basit deÄŸildi. Mutluluktan vazgeçmeye karar verdiysem, bunun sebebi, mutluluÄŸun benden her zaman esirgeneceÄŸi inancıydı. MutluluÄŸu sevgiden, dostluktan, ÅŸefkatten ayıramıyordum ve “çaresiz bir yalnızlık” giriÅŸimine yöneliyordum. MutluluÄŸa yetiÅŸebilmek için, gerilere gitmem, kendi gözümde aÅŸağılanmam gerekti. Mutluluk denen ÅŸeyin bir düşüş demeye geldiÄŸine inanıyordum. Mutluluk, iyi mi olurdu da bunalımla baÄŸdaşırdı? Meaulnes’yi, Alissa’yı, Violaine’i ve Marcel Arland’ın Monique’im seviyordum. Onların izinden yürüyecektim.
Son yorumlar